#1765
KEZBAN KUTLU
Katılımcı

Sistem Yaklaşımı:
1-Kendi başına bir okul değil, müşterek analiz aracınısistem analizini kullanmaktan başka ortaklığı olmayan farklı çalışmalara verilen genel bir isim.
2-İlk ortaya çıkaran Ludwig Von Bertalanfy (Biyoloji alanında, organizmalar üzerinde)
3-Katz ve Robert L. Kahn (1965) sosyal bilimler alanında ortaya koymuş.
4-Parçadan yola çıkarak bütünü anlama yöntemi.
Katz ve Kahn öncelikle Neo-Klasiklerdeki gibi örgüt içi motivasyonlardan bahsederler ancak ayrılan noktaları örgütün çevresinin örgüt normlarını ve örgütün iç yapısını değiştirdiğini söylemeleridir.
-Sistem yaklaşımında özellikle Bertalanfy’ın ortaya koyduğu genel sistem kuramının bazı temel kavramları vardır.
SİSTEM YAKLAŞIMI TEMEL KAVRAMLARI:
Sistem:Kendini meydana getiren ve bir amaç doğrultusunda birbirleriyle etkileşen parçalardan meydana gelen bütündür. Örgütler bir sistem olarak tanımlanır.
Alt sistem: Üst sistemin hedefleri doğrultusunda kendilerine düşen görevleri, sorumlulukları ve işlevleri yerine getirirler.
Sistem kendini meydana getiren alt sistemlerle etkileşim halindedir. Bu sistem kendini meydana getiren alt sistemlerin toplamından daha büyük ve anlamlı bir bütündür.
Örnek: İnsan vücudu.
Sistem yaklaşımının temel kavramları
Çevre: Sistemin içerisinde bulunduğu alandır. Bir örgütün çevresinde müşteriler, vatandaşlar, rakipler, tedarikçiler, toplumsal ve hukuki kurallar, kültür vb. pek çok unsur bulunur. Bunlar çevreyi meydana getirir.
Girdi: Enerji, hammadde, sermaye, bilgi gibi girdiler.
Dönüşüm süreci: Girdilerden sonra oluşan bir süreç.
Çıktı: Süreç sonunda elde edilenler.
Kapalı sistem: Çevresi ile girdi-çıktı alışverişinde bulunmayan sistemler.
Açık sistem: Çevresi ile girdi-çıktı alışverişinde bulunan sistemler.
Entropi: Sistemlerin giderek düzensizleşmeye ve bozulmaya meyilli olması.
Geribildirim: Genellikle çıktılarla alakalı olan, çevreden alınan sinyaller.
Denge: Sistemde olması gereken düzen.
Durağan denge: Denge noktasının sabit olduğu durum.
Dinamik denge: Sabit bir denge noktası bulunmaz. Entropide içten veya dıştan denge bozumu.
SİBERNETİK SİSTEM OLARAK ÖRGÜTLER;
Norbert Weiner isimli bir matematikçi tarafından 1940’larda sibernetik alanı geliştirilir. Weiner, sibernetik alanını 2. Dünya savaşı sırasında hava savunma sistemleri üzerinde çalışırken geliştirir ve 1948’de CYBERNETİCS adlı kitabını yayımlar. Kelime yunanca ‘dümence’ kelimesinden türetilmiştir. Açık sistem kuramı üzerinde önemli etkisi olur. Sibernetik güdümlü füzeler gibi kendi kendini düzenleyen sistemler, çevrelerini daima izler ve daima izledikleri çevrelerinden sürekli geri bildirim alarak sistemin hedeflerinden sapmalarını tespit eder. Sapmaları düzeltmek ve sistem dengesini muhafaza etmek için iç yapısında, hedeflerinde ve çevresinde gerekli düzeltici tedbirleri alır. Sistemin kendi kendini düzenleyebilmesi uzmanlaşmış parçalarının ve alt sistemlerinin varlığı ile ve süreç ve akışlarının bulunması ile mümkündür. Program bir sonraki davranışı yönlendiren önceden tespit edilmiş bilgidir.program adeta klasik örgüt kuramının üzerinde durduğu formel yapıyı çağrıştırmaktadır.
Sibernetik bu anlamda hayvanlar ve makinelerde bulunan denetim ve bilgi ileme sistemlerinin yapı ve fonksiyonlarını multidisipliner bir şekilde çalışmayı kendisine konu edinir. Değişen çevre şartları altında sistem kendisini nasıl düzenleyecektir?
Bir örgütü sibernetik sistem olarak görmek karar politika merkezi, denetim işlevi ve üretim, operasyonlar ve bunlar arasındaki akışların önemini vurgulamaktadır.

Kenneth Boulding’ göre sistemler:
1-Çerçeve Sistemler:Bunlar statik yapı düzeyindeki sistemlerdir. Kristalin atomlarının dizilişi hayvanın anotemisi, masa, sandalye, binalar gibi sistemler statik yapıladan meydana gelirler.
2-Muntazam (Clockwork) Sistemler : Saat ya da güneş sistemi gibi önceden belirlenmiş hareketleri olan basit dinamik sistemlerdir.
3-Sibernetik Sistemler :Kontrol mekanizmalı sistemler olarak anılır. Dengeyi korumak için kendi kendini otomatik olarak harici bir hedefe ya da önceden belirlenmiş kritere göre ayarlayan termostat, güdümlü füze gibi sistemlerdir.
4-Açık Sistemler :Çevrelerinden aldıkları girdilerle varlıklarını idame ettirebilen, kendilerini koruyabilen, çevre etkileşimli sistemlerdir. Hücreler buna örnektir.
5-Tasarımlı Büyüme Sistemleri :Taklit ederek değil önceden kodlanmış talimatlar içeren tohumlar ya da yumurtalar(genler-planlar) aracılığıyla üreyen tavuk- yumurta, palamut- meşe benzeri sistemlerdir.
6-İç Farkındalığı Olan Sistemler :İç farkındalığı gelişmiştir. Çevresinin farkındadırlar. Çevresinden bilgi alır, bunları çevresinin görüntüleri ya da bilgileri halinde organize eder. Hayvanlar bu seviyedeki sistemlere örnektir.
7-Sembol Kullanabilen Sistemler: Bilinci olan, dil ve benzeri sembol sistemleri kullanabilen sistemlerdir. İnsan
8-Sosyal Sistemler :Yedinci seviyede faaliyet gösteren ve ortak bir sosyal düzen ve kültür paylaşan aktörler olan insan gruplarının meydana getirdiği sosyal sistemlerdir.
9-Aşkın Sistemler:Mutlaktırlar; kaçınılamayan bilinmezler olarak tanımlanır. Matematikteki postulalar ve bağlantılar gibi varlıklarını kanıtlamak mümkün değildir. Ancak vardırlar ve kaçınılmazlar.

+İlk üç seviyedeki sistemler fiziki sistemlerdir. 4. 5. ve 6. Seviyedeki sistemler ise biyolojik sistemlerdir. 7.ve 8. Seviyedeki sistemler ise insan sistemi ve sosyal sistemdir. Bu kademelerde ilerledikçe sistemler daha karmaşık parçaları daha serbest işleyen bilgi akışına daha fazla bağımlı kendini yenileme ve kendine bakmada daha maharetli büyüme ve değişme kabiliyeti artırmış, çevresine daha açık hale gelirler. Her üst kademe alt kademeyi barındırır.
Bu yüzden Boulding göre üst kademedeki sistemleri anlamak için alt kademe sistemin özelliklerini kullanmak çok kolaylaştırıcı ve etkili olabilir.Boulding sosyal bilimlerdeki incelem konuları sekizinci seviyede olmasına rağmen pek çok kuram ikinci seviyededir ve daha yeni yeni üçüncü seviyeye çıkmaktadır. Diyerek önemli bir eleştiri yapmaktadır. Sistem yaklaşımının etkisiyle takibeden yıllarda üst seviyelerde açıklama yapma iddiasıyla yeni ve etkili yöntem kuramları önerilmeye başlanır. Bilgiye ve bilgi işleme kapasitesine yapılan vurgu yönetim bilişim sistemlerinin ardından Peter Senge’nin etkili kitabı THE FİFTH DİSCİPLİNE VE CHRİS ARGYRİS VE DONALD A. SCHÖN’ÜN ORGANİZATİONAL LEARNİNG eserleriyle öğrenen örgütleri: kaos kuramı, kelebek etkisi, doğrusal olmayan adaptif sistemler gibi disiplinlerarası çalışmalarla karmaşıklık bilimlerinin geliştirilmesini tetikler. Artık sosyal ve karmaşık sistemler olarak örgütlerin karmaşık yapılarına ve karmaşık davranışlarına odaklanmaktadır. Sistem kuramının açtığı pencereden bir kısmına ilerleyen bölümlerde değinilecek pek çok kuramcı örgütlere bakar ve Boulding’in üst seviyelerine doğru örgüt ve yönetim bilgisini çıkartacak kavramlar,kuramlar,yöntemler ve modeller önerirler. Sistem yaklaşımı farklı parçalardan meydana gelen bir bütün olarak örgüt ve yönetim alanı çalışmalarının gelişmesine sağladığı bütüncül kavramsal çerçeve ile önemli hizmetlerde bulunmuştur.

SİSTEM YAKLAŞIMININ BİR DEĞERLENDİRİLMESİ:
Sistem yaklaşımı, fen bilimlerinden özellikle biyolojiden örgütleri ve yönetimi anlamak ve açıklamak için aktarılmıştır. Sistem yaklaşımı örgüt ve yönetim kuramlarında bir kırılma noktası olarak kabul edilir. Modern örgüt kuramlarının başlangıcına işaret eder. Örgütlere ve yönetime bütüncü ve genelci bir bakış açısı sağlamıştır. Örgütü fonksiyonel görevlerini yerine getirmek üzere bir araya gelmiş alt sistemlerden meydana gelen bir bütün olarak tanımlar. İlk kez çevre kavramını örgüt tahlillerine sokar. Örgütü çevresi içerisinde var olan açık bir sistem olarak tanımlar. Bu sistem çevresinden girdiler alır, onları dönüştürerek çevresine çıktılar olarak verir. Örgüt klasiklerdeki gibi değişmeyen değil; tersine sürekli etkileşim halinde olan ve sürekli değişen bir varlık olarak tanımlanır. Örgütlerin varlıklarını sürdürmesi dinamik dengelerini muhafaza edebilmelerine bağlıdır. Sistemler dengelerini bozan onları kaçınılmaz son olan yok oluşa götüren entropiye maruz kaldılar. Açık sistemler girdi, dönşümlü ve çıktı süreçlerini ya da örgütü meydana getiren alt sistemleri farklılaştırarak negatif entropi üretmeye böylece yeni denge noktalarında varlıklarını sürdürmeye çalışırlar.
İşlevselci bakış açısında, bir sistem olan toplumu meydana getiren alt parçalar görevsel bir bütün oluşturacak şekilde birbirleriyle birleşmişler ve anlamlı bir bütün haline gelmişlerdir. Aynı şekilde çevresinde yer alan toplumsal-ekonomik sisteminin alt parçası olarak görülen örgüt çevresiyle bütünleyici ve sürekli bir ilişki halinde olmaya çabalar. C. L. Barnard, H. Simon; örgütleri bu anlamda karşılık karar verme sistemleri olarak görürler. Doğal sistem yaklaşımını benimseyenler örgüt sistemnin iç unsurları arası ilişkiye odaklanmıştır. Açık sistem yaklaşımı ile birlikte örgütün çevresi analizlere ve açıklamalara dahil edilmiştir.
Örgüt kuramlarında da sistem yaklaşımının tetiklemesiyle bir çeşitlenme yaşanır. Örgüt kuramıları örgüt ve yönetim bilimi içerisinde sistem yaklaşımından sonra ilgisini özellikle örgütün çevresini ve çevresiyle olan ilişkilerini açıklamaya yöneliktir. Özellikle 1970’lerden itibaren Durumsallık Kuramı, Kaynak Bağımlılığı, Kurumsal Kuram, Örgütsel Ekonomi, Populasyon Ekolojisi gibi dizi örgüt kuramı peş peşe geliştirilir.
Sistem kuramınına yöneltilen çeşitli ve bazıları önemli eleştirilere vardır. Bu eleştiriler şu şekilde özetleyebiliriz: Sistem yaklaşımının bazı temel kavramlarını örgüt analizinde kullanmak zordur. Örneğin : sınır kavramı. Kavramsal olarak bir örgütü çevreden ayırdığı varsayılan hayali çizgi olarak tanımlanan ‘sınırı’ gerçek hayatta örgüt analizinde çizmek hiç kolay değildir. Mesela bir üniversite örgüt olarak ele alıp sistem kavramlarını kullanarak analiz etmek istersek sınırını nasıl çizmeliyiz? Kampüs sınırı mı? Yoksa üretilen bilgi geliştirilen teknoloji üretilen kültür verilen mezun nereye gidip etki bırakıyorsa orası mı? Ya da girdilerin mesela örgencilerin geldikleri coğrafyalar ve kültürler mi sınırı geçtiği yer olmalıdır? İdarenin mensuplarının veya mezunlarının yasal iktisadi ya da siyasal gücünün sınırı mı?
Bir diğer eleştiri denge gibi kavramların fiziki biyolojik ve sosyal sistemlerde oldukça farklı anlamlara gelebilmesi özellikle beşeri sistemlerin dengesinin ne olduğunu tespit etmenin zorluğudur. Bu zorluğun V. PARETO yıllar önce toplum analizinde fark etmiştir.