Front Page › Forumlar › Kamu Politikası Önerileri › KAMU YÖNETİMİNDE ÇOCUK › Yanıtla: KAMU YÖNETİMİNDE ÇOCUK
Çocuklar tarih boyunca ihmal, istismar ve yoksunlukların mağduru olagelmişlerdir. Üzücü olan, tarihin çocuklar için çizmiş olduğu bu karanlık tablonun günümüzde de birçok ülke ve toplum açısından çok da değişmediğini görmektir. Özellikle açlıkla, ekonomik zorluklarla mücadele eden ülkelerde yaşayan, hele de savaşın gölgesinde yaşamlarını sürdürmek zorunda olan çocukların iyi olma durumu için güzel şeyler söylemek maalesef hiç de mümkün görünmemektedir. Gelişmiş ve refah seviyesi yüksek olan ülkelerde yaşayan çocuklar için nispeten olumlu şeyler düşünmek mümkün olabilir. Ancak bu iyimserlik, refahın ve zenginliğin bu ülkelerde yaşayan çocukların tamamına yayıldığı ve çocuklara tastamam bir mutluluk getirdiği şeklinde bir yanılgıya bizleri düşürmemelidir. Bununla birlikte bu tablonun düzelmesi konusunda umutsuz olmak, olanı biteni kabul etmek anlamına gelir. Bu ise, çocuk hakları alanında verilen mücadelelerin anlamlılığına ve devamına en büyük zararı verir.
Ne mutlu ki dünya ülkelerinin neredeyse tümü 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni kabul etmişlerdir. Tarihsel süreç içinde geçte olsa böyle bir Sözleşme’nin bu kadar geniş bir kabul ile birçok ülkede yürürlüğe girmesi bu konuda uyanışın bir başlangıcı olmuştur. Üstelik bu uyanış sadece hukuksal düzlemde kalmamış, akademik ve toplumsal kesimi de büyük ölçüde etkilemiştir. Bundan dolayıdır ki çocuk hakları alanında mücadele eden sivil toplum kuruluşlarının sayısı her geçen gün arttığı gibi değişik disiplinler de çalışmalarını bu yöne doğru kaydırmışlardır. Bu çalışmaların “çocukların edilgen ve pasif tüketiciler olmayıp hak sahibi ve kendi kararlarını verebilen bireyler” oldukları söylemi çerçevesinde yürütülüyor olması çocuklara kamusal alanda da bir görünürlük sağlamıştır. Bu konudaki gelişmelerde alandan bir araştırmacı olarak kamu yönetimi disiplininin hem akademik hem de uygulama boyutunda çocukla bu yeni anlayış çerçevesinde bağ kurma ve çalışmalarını bu bağlamda sürdürme konusunda diğer disiplinlere göre geride kaldığını mahcup bir şekilde ifade etmek durumundayım.
Dolayısıyla kamu yönetiminin esaslı bir “çocuk reformuna” ihtiyacı vardır. Üstelik bu reformu çocuklara giderek, çocuklardan beslenerek dahası çocuklarla birlikte yapmak zorundadır. Çocuklarla birlikta karar alma, iş yapma yol ve yöntemi önemli bir değer olarak kamusal politikaların üretilmesinde, kamu yönetiminin örgütlenme ve işleyişinde hakim kılınmalıdır. Kısacası “kamu yönetimi çocuğu keşfetmek” zorundadır. Gerçek anlamda iyileşme ancak böylelikle olabilir. Çocuğun kalbine inmek büyük değişimin başlangıcı olabilir.
Bu kitapta ülkelerin çocuklarla ilgili kamu yönetimi ülke yapılanmaları sadece “yapı ve örgütlenme” arayışı ile sınırlı kaldı. Çocukların bu yapılara nasıl katıldıları ya da bunların çocuklarla nasıl bağ kurdukları ayrıntılı bir şekilde araştırılamadı. Bundan sonra konuya ilgi duyan araştırmacıların “başlangıç” niteliğinde olan literatüre konunun bu yönünü araştırmaları ile katkı sağlamaları son derece önem taşımaktadır.
Doç.Dr. Yasemin MAMUR IŞIKÇI